Tablolarındaki Temalarıyla Ressamlar 6
“Sanatçı güzel şeylerin yaratıcısıdır.”
Oscar Wilde Dorian Gray'in Portresi’nin Önsöz’deki ilk cümlesi.
Bu cümlenin ressamlarımızla ilgili bu yazı dizisinin Altıncı bölümünün ilk cümlesi olsun istedim.
Ankara’da yaşayan, atölyelerine gittiğim, sohbet ettiklerimi anlattığım bu yazılarda.
Corona!
Malum zorlu günler, atölye buluşmaları yapamıyoruz. Aradım, mesaj attım.
Sağlıklarının yerinde olduğunu öğrendim.
En sevdikleri temayı ve neden seçtiklerini sordum.
Hayal gücü, hayvan, hatmi, gelincik, doğa, Atatürk, düğün, kadın, köy, Kale, kızılderili, renkler, kırmızı ve beyaz. Sormadan önce, onlar için biçtiğim temalardı. Bazılarını tutturdum!
Güzel bir yazı dizisi çıktı.
Benim yazdıklarım ama esas onların söyledikleriyle.
Bir nebze hasret giderme niyetiyle.
Atölye buluşmaları yerine…
Serinin Diğer Bölümleri Burada
Tablolarındaki Temalarıyla Ressamlar 1
Tablolarındaki Temalarıyla Ressamlar 2
Tablolarındaki Temalarıyla Ressamlar 3
Tablolarındaki Temalarıyla Ressamlar 4
Tablolarındaki Temalarıyla Ressamlar 5
Memleketimin tüm güzel sanatçılarına sevgiyle, saygıyla.
Bugünün ressamları Hacettepeli.
Neşe Kalecik
Hacettepe’den İngilizce öğretmeni olarak mezun olmuş, okuma yazma bilmeyen çocuklara İngilizce öğretirken resimlerini kullanmış…
Derken usta ressamlardan dersler, birini biliyorum Sevgili Mustafa Ayaz.
Ve çocukluk hayali ressamlık...
Kale’de.
Pilavoğlu Han’da.
Atatürk’e hayranlığını atölyesinin tabelasını gördüğünüzde anlıyorsunuz.
Adı Atatürk’ün saçlarının-gözlerinin rengi:
Sarı-Mavi.
Mehmet Ali Doğan
Anneciğini erkenden kaybetmenin verdiği zorluklar içindeki çocukluk…
Baba ve kardeşler dayanışması…
Sonra…
“Geceler boyu boyadım, boyadım” diyor.
Hacettepe’den resim öğretmeni olarak mezun olmuş.
Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği’nin dört yıl süreyle, bir önceki başkanıydı.
Kızılay’da.
Fevzi Çakmak’ta.
Eğitim veriyor. Soyadıyla sanatı, evle birleştirdiği mekânda:
Doğan Sanatevi’nde.
Neşe Kalecik
En belirgin temasını sordum.
Nedeniyle açıkladı.
“Resim yaparken belli bir tema ile hareket ediyor olsam da; o tema ile ilintili kadını da, erkeği de, çocuğu da, nesnelliği de diğer başka şeylerle birlikte yansıtmak istiyorum.” dedi ve açıkladı:
“Somut ve soyut ifadeler içerisinde belli bir tema hem oluyor hem olmuyor.
Örneğin: Ankara Kalesi temalı resimlerime bakıldığında; kaledeki yapıların yanı sıra, çevrede yaşayanları, kuzine üzerindeki güğümü, çiçeği, kalenin kedileri, eserlerde yerlerini alıyorlar.
Ana tema ile ilintili diğer öğeleri de resimleyerek çalışırken; portrede de, peyzajda da, diğer figüratif ifadelerde de kendi ifade tarzımın arayışlarını yansıtmış oluyorum.
Bu da benim kendi sanatımın ifadesi olarak ortaya çıkmış oluyor.”
Mehmet Ali Doğan
En belirgin temasını sordum.
Son çalıştıklarıyla, ardında yatan nedenleriyle, üç başlıkla yanıtladı:
Cennetin Günahları “Enerji”, Ölü Dikişi ve Sınırlanmış Alanlar.
Nedenleri içinde, ilkini bir anlatıcının, diğer ikisini ağzından anlatım diliyle açıkladı.
Cennetin Günahları “Enerji”
Yaşamın, evrenin gerçekte enerji dönüşümü ile süreklilik sağladığı ve hiçbir zaman yok olmayan bu döngünün insanoğlunda ve tüm canlılarda aynı zamanda iletişim kaynağını oluşturduğu bilinciyle; resimlerinde enerji kavramını ayrıca sorgulamaktadır. Günümüze dek insanoğlunun bilim ve teknolojiyle yaşamına kazandırdığı barajlar, HESler, termik ve nükleer santraller, güneş, rüzgâr, su vb. bilinen enerji kaynaklarının dışında; varlığı henüz fark edilemeyen enerji sistemlerinin, olabileceğini, günü geldiğinde temiz, saf ve özel bir yaşam için kullanılabileceğini düşlemektedir...
Sanatçı, resimlerinde kullandığı geometrik-yamuk biçimlerle sınırlanmış alanlar aracılığıyla özel ve korunaklı, gizemli ve yaşam ile ölüm arasındaki hiçlik duygularına gönderme yapmaktır. Çok renkli eğri çizgilerle oluşturduğu geometrik tasarımlar üzerinden dünyamız ve evrenle olan boşluk arasında bir iletişim hattı, bir başka deyimle yaşam çizgisini kendince yorumlamaktadır. Resimlerinde oluşturmaya çalıştığı metafor; tüm canlılar için gerçek olan nesnel yok oluş, enerji temasıyla canlı yaşamının bütününün ve doğanın korunmasına yönelik içeriklerin yanı sıra; inanç biçimleri, savaşlar ve dünyadan zorla uzaklaştırılmış, her türlü darbe ile örselenmiş yaşamları içerir.
Sanatçı, Güzelim Cennet dünyanın insan eliyle tüketilerek hoyratça yok edilmemesi üzerine resimler yapmanın yanı sıra, tekstil ürünleri yüzeylerine birçok tasarım yapmıştır. Resim üretimi esnasında oluşan atıklardan, yeniden dönüşüm mantığıyla aynı konseptle resimler yapmıştır.
Enerjinin iki kutup arasında oluşturduğu titrek, kıvrımlı ve dalga hareketi, fark edilemeyen ama gerçekte renkli yolunu Sanatçı, soyut doğa resimlerinde özgün olarak ayrıca kullanmıştır. Resimlerinde yer yer kullandığı renkli ve alanlara bölünmüş selvi ağaçları, geçmişten günümüze kültürümüzün bir parçası ve de yaşam ile ölüm arasında anıtsal bir bağın göstergesi olarak yer vermiştir. Selçuklu, Osmanlı dönemi boyunca ve günümüzde selvi ağaçlarına hep değer verilen, anıtsal olarak nitelendirilen, adeta Tanrı’ya ulaşmak istercesine mezarlıklar ve önemli yapıların önlerine dikilerek değer yüklenmiştir. Birçok minyatürde bu olgu işlenmiştir.
Ölü Dikişi
Bir diğer anlamıyla Kadavra dikişi, kaba saba deriyi tutturmak, birleştirmek için yapılan tıbbi bir uygulama yöntemi.
Günümüzde teknolojinin imkânlarıyla Ameliyat işlemi bittikten sonra yapılan, bedendeki kesiği birleştirmek için estetik, özenli ve zamanla bedende izi kalmayan insan sağlığı için çok önemli bir uygulamadır.
Özentisiz, kaba saba yapılan ve bedende bir ömür izini taşıyacağımız uygulamalara ne demeli peki. Ameliyatı yapılan ve yaşamasından umudu kesilmiş, sonuç alınamayacak hasta bedenlere ne demeli?
İşte ölü dikişi tedaviler ve ameliyatlar neticesinde yaşamasından ümit kalmamış ve bir an önce evine gönderilen hastaların bu dikişin anlamını fark etmesiyle alakalı bir uygulamadır. Kişi yapılan bu kaba saba dikişi sorgulayıp nedenini anlamaya çalışsa bile bu sorgulamalar süresinde yaşamla olan bağını koparmakta ve bu dikiş şeklinden sürekli şikâyetçi olup sorgular hale gelir. Dikişin açıklanmayan gizemli anlamını hisseden hasta yaşamla olan bağını o an bırakıp çaresizlikle ölümü bekler, yani ölüme terk edildiğini anlar ve ölmeyi bekler tüm aile fertleri ve tüm sevenleri için bu eziyetli ve bir o kadar da yorucu bir süreçtir.
Bahsini ettiğim bu kaba saba, özentisiz dikiş, tıbbi bir uygulama olmasının yanı sıra bir metafor olarak Ülkelerin birbirlerine üstünlük istekleri, kültürel veya ekonomik nedenler, kısaca ne dersek diyelim insanlık tarihi boyunca ulusların sınırları üzerinden de adeta ölü dikişi yapılmıştır. Bir ülkenin varlıklarını, kültürünü zorla insanları katlederek yerinden, yurdundan sürgün ederek, çoluk çocuk demeden katletmek ve ülke sınırlarını yeniden dizayn etmek de bir ölü dikişidir.
Bir ulusun başka bir ülke tarafından zorla tankla, tüfekle, bombalarla yerinden edilerek dünya üzerindeki kapladığı alanı yeniden dizayn etmek adeta yeni bir dikiş atmaktır. 2020 yılında insanlığın teknolojik gelişimine rağmen maalesef her ne sebeple olursa olsun savaşlar devam etmekte ve insanlar yerinden yurdundan edilmektedir. Dünyamız yeni ve yeniden dikişler atarak adeta yamalı bohça olmuştur.
Sınırlanmış Alanlar
Son dönem resimlerimde günümüze, yaşama ait kavram ve içerik söz konusudur. Bu nedenledir ki ağaç formlarını bir metafor olarak kullandığım gibi şehir görüntüleri ve siluetleri hayata dair tercih nedenim olmuştur. Maalesef, kapitalizmin para tutkusu, doğayı tükettiği gibi insan hayatını da tabut gibi evlerde yaşamaya mahkûm etmiştir. Ekilecek en güzel tarım alanları yerleşim alanlarına dönüştürülmüş ve üstelik ağaçlardan, yeşil görüntülerden mahrum bırakılmıştır. Kutucukların oluşturduğu, çarpık, estetikten uzak ve insan doğasından, psikolojisinden yoksun, mimari yapılanmaları, insanın birbirini tüketme duygularını güçlendirdiği gibi, manevi bütünlükleri de yok etmektedir. Para, metropollerin asıl kaynağı olmuş, insan aracı olma niteliğinden öte yaşamamaya başlamıştır.
Tüm şehirlerimize bir bakalım, örneğin Malatya’daki binalar Ankara’nın Çankaya’sından, Demetevler’inden ne kadar farklı. İstanbul’un eski ve yeni yerleşimleri, Kızılay’dan, Konya’dan ne kadar farklı.
İnsanoğlunun kendi doğasından uzaklaştığı ve bilinçle ötelenmiş olduğu kanaatindeyim. Özellikli insan kimyasına uygun yaşam alanlarının tüm insanlarımıza sunulması, mutluluğumuz ve geleceğimiz için şarttır.
Her gün daha bahsedemediğim bu hayallerle yaşarken tüm gerçekliğini işte resimlerimdeki o yamuk, kare, dikdörtgen gibi, benim için temiz ve saflığın göstergesi olan alanlara asıl hayallerimi işledim. Tüm temiz alanlarımı sınırladım ve o geometri içerisinde özlemlerimi gizledim diyebilirim.
Benim için korunaklı ve temiz alanlar bu geometrilerdir. İnsanın tüm mutluluğu, özleminde olduğu biçimlerde saklıdır. Benim için resim yapmak, güzel boyamak, cezbedici kurgular oluşturmak değildir. Asıl olan çizmektir. Bu nedenledir ki yıllardır her daim desen çizerim ve çizgiyle ifadenin gerçekliğine inanırım. Kurgularımın hepsinde alt yapıda mutlaka çizgiler mevcuttur.
Biz yaşam içerisinde duygu ve nesnel olarak yaşarken bütün alanlarımızı kendimize dönük biçimlere veya kendi egomuza dönük hal durumlarını oluşturuyoruz. Örneğin doğayı katlederek kendimize özel alanlarımızı belirlemek istiyoruz.
Şehirleşmede planlar oluştururken de aynıyız. En güzel ekilebilir tarım alanlarını sanayiye veya yerleşime açıyoruz. Yerleşmeye açarken de kapitalizmin insana hükmetmesini sağlıyoruz, maalesef ekonomi elde etmeye dönük yapılanmaya yönelmiş durumda. Bazen ağacın, yeşilliğin olmadığı alanlara apartmanlar yapılıyor ve İnşaatın etrafına öylesine, doğal olmayan bir yeşillendirme yapılıyor. Ben bu vb. alanlara bir tabut gözü ile bakıyorum. Bu ve benzeri yaşam alanları insanoğlunun sevme, sevilme duygularını, doğal yaşamından öteleyerek psikolojik, kendini tüketmeye yönelik hal durumlarını yaşamaya zorluyor. Bireyin mutsuz ve paylaşım duygularını yok edip ötekileştiriyor.
Uçak yolcuğunda en sevdiğim şey kuş bakışı doğayı seyretmektir. Bana enerji verdiği gibi hayal kurmamı sağlıyor. Aşağıda gördüğüm onca doğal alan ve tarlalar varken bahçesiz beton yığınlarından oluşan 100 m2 bir yaşam biçimi insanoğlunun tercihi olmamalı diye düşünüyorum. Sistemin mecburiyetleri bir ömür boyu insanı işte bu tabutlardan birine sahip olmaya yönlendiriyor, mecbur bırakıyor ve de insan olarak da tükeniyoruz.
Son dönem yeni resimlerimde bu tür zorunluluk ve hayat durumlarına atıf yapmaktayım. İnsanın ruh ve yaşamını yok eden estetikten yoksun bu yapıları istemiyorum. Bu vb. temel çıkış ile bir metafor olarak şehir görüntülerini ve ağaç formlarını yıllardır resimlerimde kullanıyorum.
Dr. Necati YALÇIN