Türkiye’de ilk adam olmak zordur. Birçok zorlukları olan, sorumlulukları olan başlı başına bir olgudur. Bahsettiğimiz ilk adam olmak; bir şirkette CEO olmak, bir partinin kurucusu veya genel başkanı olmak, dünyayı yöneten bir devlet başkanı olmak ya da tüm dünyanın saygı duyduğu bir bilim insanı, sanatçı, yazar olmak. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Burada Bahsettiğimiz ilk adam özellikleri nedir peki ?
En önemli özellik yönetme, yönetebilme becerisinin olmasıdır. İleri görüşlü, güce alışmış, gücü kullanabilecek potansiyele sahip veya gücün karşısında nasıl durması gerektiğini bilen bir ilk adamdan bahsediyoruz. Birkaç farklı dil konuşabilen, farklı kültürleri kendinde sentezlemiş, vicdan sahibi, hızlı ve doğru kararlar verebilen, açık görüşlü, insan sarrafı olması gereken tecrübeli bir adamdan bahsediyoruz.
Bu sayılan özelliklere siz de birçok şey ekleyebilirsiniz. Ancak Türkiye’de mevcut olan eğitim sistemi böyle özelliklere sahip insanlar yetiştirmeyi pek mümkün kılmıyor. Eğitim sistemimiz bizi hep ikinci adam olarak yetiştiriyor. Tam bir görev adamı, ver görevi yapsın. Türkiye’de en belirgin şirketlerin CEO’ları ya ülkedeki yabancı kolejlerde okuyup yurtdışında eğitimine devam etmiş ya da daha küçük yaştan itibaren yurtdışında eğitim alıp gelmiş insanlardır. Son yıllarda buna yurtdışından yabancı CEO ithal etmekte dâhil oldu.
Peki biz neden bu yetkinliklere sahip ilk adamı ülkemizden yeterince çıkaramıyoruz? Bunun en temel sebebi eğitim sistemimiz. Olmayan eğitim sistemimiz.
2014 yılında o zamanki milli eğitim bakanı Nabi Avcı’nın memleketinde üniversite okurken garsonluk yapıyordum. Bakan memleketine ziyarete gelmiş, ilde görev yapan bütün öğretmenlerle bir yemekli toplantı düzenlemişti. Bende yemek verilen mekânda garson olarak çalışıyordum. Öğretmenlerin içerisinde o dönemin Eğitim- Sen il başkanı da vardı. Bakan, orada eğitim sistemine dair öyle güzel planlar anlatmıştı ki, bütün öğretmenler çok sevinmişti. Mevcut sisteme karşı olan bir kaç öğretmenin gözlerinde çok güzel parlama görmüştüm. Eğitim-Sen başkanı ayakta alkışlamış, adam çocuklar gibi sevinmişti. İdealist öğretmenler ile beraber toplantı sonunda bir araya gelmişler ve planların güzelliklerinden bahsetmişlerdi. Ancak ne var ki ülkece politikaları veya planları doğru yönetme, bunları hakkını vererek uygulama konusunda pek başarılı değiliz. 1950’li yıllardan itibaren ülke milli eğitim politikaları bakımından adeta bir çöküş içerisinde. Bunda en önemli etken milli eğitim bakanlarının ve buna bağlı politikaların hükümetler ile değişmesidir. Bakan göreve geldiğinde kendince bir politika üzerinde çalışıyor ve bu yaklaşık 2 yılını alıyor. Uygulamaya geçmesi bir buçuk seneyi alıyor. Tam yeni bir düzen geldi derken hükümet değişiyor, bakan değişiyor. Ee ne oldu ? En başa sardık. Milli eğitim bakanlığının tamamen hükümetten ayrı bir birim olarak çalışması gerekiyor. Bu vesile ile her hükümetin kendi ideolojik fikirlerini genç fidanlara dayatacak bir eğitim politikası uygulamasının da önüne geçilecektir. Tamamen bağımsız olacak bu yapıda, ülkenin en önemli bilim insanlarından oluşan geniş bir eğitim komisyonu oluşturulması ve alınan kararların ivedilikle hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Prof. Dr. İlber Ortaylı hocamız, NTV televizyonunda katıldığı bir programda milli eğitim konusunda kendine görev verilmesini memnuniyetle kabul edeceğini zira bunun vatan görevi olduğunu söylemiştir. ‘Bir askerlik, bir de devlet görevinden kaçılmaz, kaçılamaz’ diye de eklemiştir. Aynı şekilde Prof. Dr. Aziz Sancar, aynı görüşleri paylaşmıştır. Ülkede alanında uzman birçok eğitimciden bu konuda destek alınabilir. Ayrıca hükümetler ile ilgisi olmayan bir bakanlıkta herkes görev almak isteyecektir. Zira siyasi görüşü farklı olan insanlar hükümet baskısı altında bir bakanlıkta çalışmak istemeyebilir ya da hükümetler bakanlıklarında fikir ayrılığı olan insanlarla çalışmak istemeyebilir. Ancak konu siyasetin ve politik çıkmazların çok üstündedir. Bu dünyanın her yerinde bir devletin en önemli konusudur.
Mevcut eğitim sisteminde daha ilk kademede çocuklarımıza bir yarış atı muamelesi yapılıyor. Siz birileri ile yarıştasınız, onları geçmeniz için çok çalışmalısınız deniyor. Peki ne için çalışmalı ? Ülkenin yüzde 80’i üniversite eğitimini tamamlayıp, kamuda memur olmak dışında kendine başka bir hedef çizmiyor. Çünkü gerek aile yapısı gerekse eğitim sistemindeki yetiştirilme şekli bunu dikte ediyor. Siz hep ikinci adam olun demenin çok çeşitli yolları vardır. Bu da onlardan biri değil mi ? Sürekli memuriyet sınavlarına çalışması için ailesi, öğretmenleri, kendine örnek aldığı kişiler tarafından baskı altında tutulan birey zamanla en iyi yolun bu olduğunu düşünür. Burada size Pavlov’un köpekler üzerinde yaptığı koşullu şartlanma deneyini hatırlatırım. Teşbihte hata olmaz derler bu sebep ile gelecek nesli Pavlov’un köpekleri gibi bazı şeylere şartlandırarak yetiştiremeyiz. Bu bir deney değil.
Gençlerimiz, şartlı koşullanma ile eğitilerek ilk adam olma değil de hep ikinci adam olması isteniyor. Burada aklıma bir başka deney daha geldi. Bir lisans öğrencisi 2 adet çiçek almış. İkisini de ayrı odalara yerleştirmiş. Her gün aynı miktarda su, aynı oranda güneş alacak şeklide bakmış. Birine ne yapıyorsa aynısını diğer çiçeğe ne eksik ne fazla uygulamış. Arada sadece bir fark var. Birine her gün sabah sen güzelsin demiş, diğerine sen çirkinsin demiş. 40 gün sonunda sen çirkinsin denilen çiçek tamamen kurumuş. Bu deney 4 kez farklı şekillerde denenmiş. Sonuç değişmemiş.
Bizde eğitim sistemimizde gençlere her gün siz sadece memuriyet sınavına hazırlanın dersek, en zekisi bile o sınırdan ötesine ulaşamaz. Kendine sınırlar çizer. Bunun gibi daha birçok sebep sayılabilir.
Ülkemizde her geçen gün eğitim sistemi değişiyor. Bu toplumun bir başka yarası olan kuşaklar arası çatışmaya da sebep oluyor. Üniversite okuyan bir abi ile ilkokulda okuyan bir kardeş birbirlerinin eğitim sistemi hakkında hiçbir bilgi sahibi değil. Bu abi kardeşine gelecek eğitim hayatı ile ilgili nasıl yardımcı olsun, nasıl ışık olsun? Anne babalara hiç girmiyorum bile.
Velhasıl eğitim sistemimiz, hükümetlerden bağımsız tek başına bir kurum olmalı. Uzun vade uygulanabilecek bir sistem ve politika geliştirilmeli ve uygulanmalıdır. Bu sayede ülkemizde herkes ikinci adam olarak değil de ilk adam olarak yetişebilir.
Kripto Para Dünyasını Takip Edin!
Bugünün ve yarınlarımızın en önemli teknolojik gelişmelerinden birisi olan kripto paralar; Bitcoin (BTC), Ethereum (ETH), Ripple (XRP), Tron (TRX) risk olanaklarınızı en aza indiren bir yatırım ağı olabilir.
İlginizi Çekebilir:
ICO haberlerini takip ederek ücretsiz token dağıtımlarında faydalanabilir, kripto para borsalarının promosyonları ile cebinizden para çıkmadan yatırım yapabilirsiniz. (bknz: Airdrop) Ayrıca yaptığınız yatırımlar için size belli bir miktarda bonus veren kripto para borsalarını takip etmek sizin için daha karlı olacaktır. (Yatırım Tavsiyesi Değildir!)