Найти тему
Net Gazete

İşte Kral Şakir'in Sesi

Mustafa Oral kimdir?

1978’de Akşehir’de doğdum. Ama çocukluğum, ilk, orta ve lise yıllarım İzmir’de geçti. Utangaç ama meraklı bir çocuktum. Bu çekingenlik belki de etrafı daha ayrıntılı gözlemleyebilmeme ve görünenin ardındaki derinliği çözümleme çabasıyla kendimi bu yönde geliştirmeme sebep oldu. Bir saatin nasıl çalıştığı, kurmalı bir oyuncağın nasıl hareket ettiği gibi sorular, zamanla yerini davranışların ve sözlerin ardındaki düşünce veya hissin ne olabileceği ya da evrenin ve hayatın işleyişi ile ilgili daha karmaşık sorulara bıraktı. Bu sürecin beni çok daha başka mesleki eğilimlere yönlendireceğini beklerken; kendimi radyo ve televizyonlarda seslerini duyduğum ama yüzlerini görmediğim kişilerin gizemine, onların yaptığı işe merak duyup kapılmış bir halde buldum. Liseden sonra bir yandan üniversiteye hazırlandığım yıl olan 1995’te yerel bir radyoda mikrofon başına geçtim ve o zamandan beri de okul devam etse de sonra askerlik araya girse de zaman zaman ek işlerle meşgul olsam da o mikrofondan bir daha hiç kopamadım.

Seslendirme hayatına nasıl başladın?

Çalıştığım radyolar benim için mikrofon adabını, okumakla anlatmak ve sunmak arasındaki farkı, doğru Türkçe konuşmayı öğrendiğim ve sesimin farklı aralıklarını keşfettiğim bir okul gibiydi. İsim isim saymak istemediğim ama hiçbirini unutamayacağım arkadaşlarım, büyüklerim oldu. Programlar hazırlayıp sunduk, radyo tiyatroları yazıp oynadık. Hepimizin kendine göre amaçları hayalleri vardı. Ama içlerinden biri ile benim hayalim aynıydı: Filmlerde, dizilerde, çizgi filmlerde dublaj yapabilmek. Sevgili dostum Yavuz Gürkan’la birlikte 2002 yılında İstanbul’a gelip ustamız, ağabeyimiz Aydoğan Temel’in yönlendirmelerini takip ederek bir anda kendimizi stüdyolarda figüran roller konuşurken bulduk. Bazen zor, bazen kırıcı, bazen yorucu geçen ama hiçbir zaman sıkılmadığımız, vazgeçmeyi düşünmediğimiz, her şeye rağmen keyif aldığımız, öğretici bir başlangıçtı.

Seslendirmeye başlamana sebep olan neydi?

Çocukluğumdan beri sesimle bir şeyleri taklit etsem de içimde bu yönde bir heves ve merak olduğunu 14-15 yaşlarımda evde ailemle film izlediğim bir gece fark ettim. Filmdeki replikler, sahneler, oyuncular etkileyiciydi evet. Ama o anda benim tüylerimi diken diken eden o repliklerin söyleniş biçimiydi. Filmde hüzünlü bir mektup okunurken beni asıl etkileyenin orada yüzünü gördüğüm oyuncu olmadığını çünkü duyduğum sesin sahibinin bir başkası olduğunu bir anda düşünmeye başlamamla filmin sonunu zor getirdim. O zamanlar TRT’de film bittiğinde seslendirenlerin adı mutlaka yazılar halinde akardı. Heyecanla o anı bekledim. Daha sonra isimlerini öğrenip tanıyacağım bir sürü güzel sesin sahibi isim isim ekrandaydı. Ama o günden aklımda kalan, beni kendine hayran bırakan baş roldeki o iki isimdi: Sungun Babacan ve Özlem Ersönmez. Galiba bu işe başlamamla ilgili ilk tohum o zaman atıldı.

İlk seslendirme yaptığın film?

Filmi hatırlamıyorum ama Yavuz’la beraber Promay Stüdyosundaki ilk günümüz rejide kayıt izlemekle geçmişti. Dublaj yönetmeni, gün boyu tulum kayıt şeklinde alınan filmin bir sahnesini boş bırakmıştı. Herkes gittikten sonra bizi stüdyoya soktu ve Yavuz’la o sahnede karşılıklı 5-6 replik seslendirdik. Birimiz gardiyan diğerimiz mahkumdu, sadece onu hatırlıyorum.

İlk seslendirme yaptığın çizgi film karakteri?

O zamanlar tulum kayıt şeklinde ve günde en az 10 parça iş kaydedildiği için bu tür şeyleri hatırlamak zor. Bir de küçük roller konuştuğunuz için çok da kayda değer bulmuyorsunuz. Ama aklımda kalan ilk sürekli rolüm bir pireydi. Tüylü isimli baş roldeki saf ve meraklı bir köpeğin kafasında tutunan, sürekli ona bilmiş bilmiş akıl veren bir pire karakteriydi. Popüler karakterlerden ilk seslendirdiğim ise meşhur hızlı fare ‘Speedy Gonzales’ti. O yıllarda bir süre o karaktere ses verdim.

Kral Şakir nasıl doğdu?

İşin animasyon ve senaryo aşamasının doğuşu bambaşka bir hikaye. Bizi ilgilendiren kısmı o karakterler için seslerin nasıl belirlendiği konusu. Genellikle bu tür işlerde modelleme ve karakter yaratımı gerçekleştikten sonra her karaktere uyabilme ihtimali olan 5-10 ayrı kişiden aynı replikler test ya da demo halinde kayda alınır. Daha sonra da genellikle işin yönetmeni ve yapımcısı o sesler arasından bir seçim yapar. Şakir karakteri için de beni uygun görmüşler demek ki.

Kral Şakir’e ses vermek nasıl bir duygu, onun karakterinde kendini buluyor musun?

Aslında bir işte seslendirme yaparken stüdyoda kendinizden ne kadar uzaklaşır ve tamamen o karaktere bürünebilirseniz o kadar iyi iş çıkarırsınız bence. Özellikle dublaj, doğrudan o karakterin tavrını ve duygusunu taklit etmek olduğundan orada iş tamamen böyle. Ama yerli animasyonlarda yani Kral Şakir vb. gibi taklit edeceğiniz bir oyuncu ya da sesin bulunmadığı işlerde; oyunun dozunu, duygu kazanımını, konuşma temposunu, sesin şiddetini, anlam vurgusunu vs. hep siz belirliyorsunuz. Burada sayısız olasılık içinden en doğruyu ve en güzelini bulmaya çalışıyorsunuz. Bu durumda dublajdan farklı olarak karaktere ister istemez kendinizden de bir şeyler katıyorsunuz.

Kral Şakir’in senin sesinle bu kadar meşhur olacağı hiç aklına gelmiş miydi?

Doğrusu bizim yaptığımız her işte hem bu ihtimal hem de tersi yani hiç bilinmeyen bir iş olarak kalması ihtimali hep var. Yapımcıların planlamasını bilemem elbette ama doğrusu ben bu boyutta bir popülerliğe ulaşacağını tahmin etmiyordum. Fakat kendimle ilgili şunu mutlaka belirtmek isterim ki yıllardır benim işime bakışımla ilgili en önemli dayanak noktalarımdan biridir: Stüdyoya girip mikrofon başına geçtiğimde başrol de seslendirebilirim figüran da hiç farketmez. Hangi iş olursa olsun hep aynı özen ve dikkati gösterir, aynı heyecan ve keyfi hissederim. Yine de benim katkımın ne düzeyde olduğu tartışılır elbette ama seslendirdiğim bir karakterin tanınması, sevilmesi, özellikle çocuklar tarafından ilgi görmesi mutluluk verici.

Seslendirdiğin karakterlerden özellikle öne çıkan, sevdiğin ya da unutamadıkların hangileri?

Söylediğim gibi stüdyoya girdiğim anda benim için hangi işte nasıl bir rolde yer aldığım çok da önem taşımıyor. Bana o an için layık görülen ne ise onun hakkını vermeye ve elimden gelenin en iyisini yapmaya çabalıyorum. Ama güzel olan şu ki bunu zoraki değil severek ve içimden gelerek yapıyorum. Böyle olunca her iş değer kazanıyor. Yine de öne çıkan film, dizi ya da karakterler yok diyemem: Örneğin yine yerli bir animasyon olan Köstebekgiller’deki Boyo karakteri; dizilerden The Big Bang Theory’deki (Jim Parsons) Sheldon Cooper , Brooklyn 99’daki (Andy Samberg) Jake Peralta; filmlerden Inception’da Joseph Gordon-Lewitt, Wonder Wheel’de Justin Timberlake, The Great Gatsby’de Tobey Maguire… Elbette liste uzayabilir ama bunlar ilk aklıma gelenler. Bu arada yeri gelmişken burada adı geçen ve daha sayamayacağım birçok önemli rolü bana layık gören kast direktörlerine ve yapımcılara çok teşekkür ederim. Umarım yüzlerini kara çıkarmamış, onları pişman etmemişimdir.

Şu anda yer aldığın işler hakkında bilgi verir misin?

Çok yoğun olmamakla birlikte devamlılığım olan işlerde çoğunlukla ev stüdyosundan kayıt sistemi ile dublaja devam ediyorum. Zaman zaman kitap ve tanıtım seslendirmeleri oluyor. Tabi bir de yerli animasyonlar; yani merak etmeyin Kral Şakir’in yeni bölümleri gelecek. Ayrıca geçmişte internet sitemde (www.mustafaoral.tv) çok değerli seslerin bir arada olduğu “Güz” isimli bir sesli podcast yayınlamıştım, buna benzer kişisel projeler üretmeye çabalıyorum. Bunların dışında zamanımın büyük bölümünde Global Dubbing Center’da bilgisayar oyunlarının ağırlıklı olduğu seslendirme kayıtlarında yönetmenlik yapmaya çalışıyorum.

Haber: Antalya Turan Gazetesi